
Yazı Başlıkları
İpek Yolu ve Güzergâhları
Asırlar boyu doğu ve batı dünyası arasında iktisadi ve kültürel etkileşimi sağlayan bu yol Roma, İran, Hint ve Çin gibi dönemin önemli merkezlerini birbirine bağlamaktaydı. Yakın olmaları sebebiyle Roma, İran ve Hindistan arasında doğrudan bir etkileşimin varlığı söz konusu iken aynı durum uzaktaki Çin için pek de geçerli değildir. İran ve Hint merkezlerini Çin ile bağlayan İpek Yolu vahalarda tarımcılıkla uğraşan şehir devletleri üzerinden geçmekteydi. Dolayısıyla bu merkezlerle etkileşim vahalardaki şehir devletleri aracılığıyla dolaylı olarak sağlanmaktaydı. Bu nedenle Han ve Tang gibi Çin’de kurulmuş hanedanlar için bu şehir devletlerinde hâkim olmak İpek Yolu’nda egemen konumu korumak ile eşdeğerdi.
Deniz İpek yolu bizim konumuzun dışında olacağı için kara İpek Yolu’nun geçtiği güzergâhlar hakkında bahsedelim. Dönemin siyasi unsurlarının güç çatışmaları sonucu birçok kez güzergâh değişikliğine uğramış olmasına rağmen genel hatlarıyla bir kara İpek Yolu güzergâhı çizilebilmektedir. Özkan İzgi’ye göre kara İpek Yolu Kuzey, Orta ve Güney olmak üzere üç kola ayrılmaktaydı. Kuzey yolu Gansu’dan başlayıp Gobi Çölü, Kumul, Barköl, Cungarya, Balkaş Gölü, Talas ve Sirderya hattını izleyerek Anadolu’ya ve Avrupa’ya kadar ulaşmaktaydı. Orta yol Gansu’dan başlayıp Turfan, Karaşar, Tanrı Dağları, Fergana, Semerkand, Buhara ve Merv üzerinden İran’a ulaşmaktaydı. Güney yolu ise yine Gansu eyaletinden başlayarak Hoten, Yarkend, Pamir Dağları, Bedehşan ve Gazne topraklarından geçerek Hindistan’a ulaşmaktaydı. İpek Yolu’nun orta ve güney kolları Kaşgar’da kesişmekteydi. İpek Yolu olarak sadece bu iki kolun var olduğu üzerine görüşler de mevcuttur.
Kervanların farklı ticaret mallarıyla gidip geldiği bu yol neden İpek ile bütünleşmiştir? Muhtemelen bu durum ipeğin doğu ve batı arasındaki ticaretin en eski göstergesi olmasıyla alakalı olmalıdır. M.Ö. 53 yılında Romalılar ve Partlar arasında meydana gelen Carrhae savaşında görülen parlak renkli altın işlemeli bayraklar ve Augustus’un ölümünden sonra ipeğin yalnızca kadınlar tarafından kullanımına izin verilmesi ipek varlığının batıdaki ilk yansımaları olarak düşünülmektedir. Batıda ipek üretimine dair ilk bilgilere ancak VI. yüzyılda Bizans İmparatorluğu’nda rastlanılmaktaydı. İpek üretimi daha çok doğuya, özellikle Çin’e has bir özellik taşımaktaydı. Grekçe İpek anlamına gelen Seres de aslında Çin’e işaret etmektedir. Zira batı için burası “Seres Ülkesi” olarak tanımlanmaktaydı. Yabancılar için altın değerinde olan İpek dönemin Çin hanedanları için de sosyal statü göstergesi ve aynı zamanda bir vergi koluydu. Bu ticaret yolunun eski dönemlerde nasıl adlandırıldığı konusu bilinmemektedir fakat şu bir gerçektir ki İpek Yolu kavramı XIX. yüzyılda ilk kez Ferdinand von Richthofen tarafından ortaya atılmış ve günümüze kadar da kullanılagelmiştir.
İpek Çin’de çok eski devirlerden beri bilinen ve üretilen bir şeydi. İpek buradan kara ve deniz yoluyla batıya ihraç edilmekteydi. Fakat doğrudan ihracatın da bazı sınırları bulunmaktaydı. Deniz yoluyla ancak Seylan’daki(Sri Lanka) limanlara kadar götürülebilen ipek kara yoluyla da batıda ancak Türkistan sınırına kadar ulaştırılabilmekteydi. Buralardan itibaren ya limanlardaki tüccarlar yoluyla ya da şehir devletleri üzerinden Soğd ve Eftalit gibi topluluklar aracılığıyla ipek ticareti batıya aktarılabilmekteydi. Bu bakımdan tarihin eski dönemlerinde doğu ve batı arasındaki ticarette aracı toplulukların payı büyük olmuştur.
Asya’daki Göçebeler Açısından İpek Yolu
Eskiçağ ve Ortaçağ’da Orta Asya’da yer alan şehir devletleri Maveraünnehir ve Tarım Havzası’nda yoğunlaşmaktaydı. Vahalarda uyguladıkları tarımcılık ve ticaret yolları üzerinde olmalarına karşın hayvancılık ve askeri güç bakımından yetersiz olmaları bu şehir devletlerinin karakteristik özellikleri arasındaydı. Göçebelerde ise durum farklıdır. Yaşamış oldukları coğrafyanın zorlu şartları onları yoğun bir tarımcılıktan mahrum bırakmış, buna karşılık bozkırlarda at ve demirin sağlamış olduğu askeri gücü ve iktisadi hayatta hayvancılığı ön plana çıkartmıştı. Vahalardaki şehir devletlerinde yaşayanlar soğuktan korunmak için kürke ve yünlü elbiselere, beslenmek için et ve hayvansal ürünlere, askeri bakımdan da atlara ihtiyaç duyarlardı. Göçebeler ise üretemedikleri tarım, giyim ve zanaat ürünlerini bu şehir devletlerinden tedarik etmekteydi. Birbirine zıt yaşam tarzlarına rağmen göçebelerle yerleşikler bir gereklilik olarak simbiyotik bir ilişkiye sahiplerdi. Bu ilişki sonucu ortaya çıkan ulaştırma ve pazarlama kanallarıyla bu iki farklı toplum diğer halklarla da ticari ve kültürel etkileşim içerisindeydi.
Bunun dışında göçebe yaşam tarzı ile boy düzeninin getirdiği dinamik yapı Hunları ve Göktürkleri diğer yerleşik topluluklara karşı baskın kılan özellikler arasındadır. Boylar birliği devlete siyasi, askeri ve iktisadi güç sağlamış, böylece bir devlet oluşturmak için gerekli büyük atılım elde edilebilmişti. Fakat elde edilen bu gücün ikmalinin istikrarlı bir şekilde göçebelerin kendi bünyesinde sağlanabilmesi mümkün değildir. Büyük atılımlar büyük ikmalleri zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle devletin ve toplumun gücünü ikmal edebilmek açısından ticaret yollarıyla bağlantı kurmak, yerleşik dünya ile ticaret yapmak gereklidir. Ticaret yollarına ve yerleşik toplumlara olan uzaklık iktisadi ve kültürel anlamda bir soyutlanmaya yol açmaktadır diyebiliriz.
Göçebelerin İpek Yolu üzerindeki topluluklarla olan ticareti iki türlüydü. Yerleşik topluluklarıyla yapılan takas bunlardan biriydi. Göçebelerle yerleşiklerin farklı ekolojik bölgelerde yaşıyor olmaları ve aradaki uzun zorlu mesafe onlar arasındaki ticareti zorlaştıran unsurlardandı. Zorlu iklim ve coğrafya şartlarına alışkın olan göçebeler dinamik yapılarından dolayı genellikle tüccarların kendi bozkırlarına gelmelerini beklemeden yerleşiklerin bulunduğu ticaret merkezlerine gelerek alışverişte bulunuyorlardı.Günümüzde bile iktisadi hayatın sürdürülebilirliği hususunda önemli bir etken olan “pazara yakın olma” düşüncesi geçmişte göçebeler için de büyük bir öneme sahipti. Hatta göç hareketlerinin ve istilaların genelinin bu pazar yerlerinin doğrultusu ile paralel olması pazara yakın olma düşüncesinin etkisiyle bağlantılı olmalıdır.Göçebelerin yerleşiklerle olan ticari ilişki türlerinden bir diğeri ise kervan ticaretine aracılık etmekti. Yerleşik topluluklar arasında gidip gelen kervanların yüklerini taşımak, kervanlara yük hayvanı tedarik etmek, kervanların güvenliğini sağlamak ve bunun karşılığında para almak gibi birçok yönden ticari aracılık da göçebelerin iktisadi hayatında önemli bir yer edinmekteydi.
Yukarıda ele aldığımız tüm hususlar aslında Hunlar ve Göktürkler açısından İpek Yolu’nun önemini ele almak için bir temel teşkil etmektedir. Şimdi ise Hun İmparatorluğu ve Türk Kağanlığı dönemleri çerçevesinde İpek Yolu’nun önem üzerine detaylı bir incelemede bulunacağız.
Asya Hunları Açısından İpek Yolu
Modun Chanyu önderliğinde büyük bir siyasi oluşum haline gelmelerinden itibaren Hunlar için hâkimiyet sağlanması oldukça elzem olan bölgeler arasında iki tanesi ön plana çıkmaktadır. Bunlardan ilki şehir devletlerinin yer aldığı ve Çin kaynaklarında Batı Bölgeleri içerisine dâhil edilen Tarım Havzası’dır. Diğeri ise Çin’in batıya açılan kapısı Gansu eyaletidir. Bu iki bölge üzerinde Han Hanedanı İmparatoru Wu (MÖ. 141-87) döneminden itibaren Hunlar ile Han Hanedanı arasında birçok kez çatışma yaşanmış, buralardaki hâkimiyet de birçok kez bu ikisi arasında el değiştirmiştir. İpek Yolu güzergâhı üzerinde olmaları sebebiyle bu iki bölgeyi merkeze alarak Hunlar için önemini inceleyeceğiz. Bunu yaparken de konunun kapsamı bakımından Hunlar ve Hanların bu bölgeler üzerindeki çatışmalarına oldukça az yer vereceğiz.
1) Tarım Havzası: Tarım Havzası’nın Çin kaynaklarında “Batı Bölgeleri” içerisine dâhil edildiğinden bahsetmiştik. Ön Asya, Hindistan, Afganistan ve Çin arasında ticaret kervanlarının gidip geldiği, buralardan gelen malların değiş tokuşunun gerçekleştiği bir coğrafya üzerindeydi. Burada çoğunlukla yerleşiklerin yaşadığı, birbirleriyle büyük oranda soyutlanmış şehir devletleri yer almaktaydı. Modun Chanyu döneminde hâkimiyet altına alınan 36 şehir devletinden bahsedilmesibölgenin yerleşmeye ve tarım yapmaya müsait vahalara sahip olması ve ticaret yolu ile bağlantılı olmasının bir yansımasıdır. Peki, Hunların İpek Yolu üzerinde egemen olma arzunun ne tetiklemiş olabilir? Bahaeddin Ögel Orta Asya tarihinde büyük kağanlıkların Orta Asya’yı elinde bulunduran toplulukların yerine yenisinin kurulmasıyla gerçekleştiğini ifade etmektedir. Gansu’nun bereketli topraklarında bulunan Yuezhi’lar Hunlardan evvel Tarım Havzası’ndaki ticaret yollarını kontrol etmekteydi. Modun başa geçmeden evvel Han Hanedanı kayıtlarının Yuezhi’ların güçlenmekte olduğunu belirtmesi bununla alakalı olmalıdır. Yuezhi’lar arasında Modun’un kaç yıl esir olarak bulunduğu ve ne tür gözlemlerde bulunduğu bilinmiyor. Şu soruyu sormak gerekiyor: Acaba Modun Chanyu Tarım Havzası’nda ve İpek Yolu üzerinde hâkimiyetin önemini Yuezhi’ların elinde esir iken idrak etmiş olabilir miydi?
Bu şehir devletleri hakkında bahseden kaynaklar onların her birinin kendi idarecilerinin bulunduğundan, sur ve duvarlarla çevrili olduğundan, halkının da tarım ve hayvancılıkla uğraştığından bahsetmektedir. Gelenekleri Hunlardan farklı olan bu şehir devletlerinin askeri güçlerindeki dağınıklık ve düzensizlik dikkat çekmektedir. Bulundukları coğrafya ve yaşam tarzları nedeniyle soyutlanmış bir halde bulunan şehir devletleri tek bir idare oluşturmaktan yoksun kalmışlardır. Bu nedenle boylar birliğinin sağladığı gücün avantajına sahip Hunlar tarafından buralarda hâkimiyet kurmak zor olmamış, batı bölgelerini kontrolü sağlamak için Tong-pu komutanlığı kurulmuştu. Hunlar Tarım Havzası’ndaki şehir devletleri üzerinde doğrudan idare kurmak yerine oluşturdukları kontrol mekanizması ile onlardan faydalanmayı daha avantajlı olarak görmüşlerdir. Bu bağlamda Hunlarla şehir devletleri arasında karşılıklı bir yakınlığın ve dostluğun olmadığı görülür.
Esas olarak göçebe hayvancılığa dayalı iktisadi yapıya sahip olan Hunların şehir devletleri üzerinde hâkim olması neden önemliydi? Hunların iktisadi yapısı özellikle de tarım ve zanaat ürünlerine duyulan ihtiyacın tamamını karşılamakta yetersizdi. Bu ihtiyaç ya şehir devletlerinden ve tarımcılıkla uğraşan topluluklardan vergi, takas veya talan yoluyla; ya da savaşlarda ele geçirilen köylüler ile zanaatkârların çalıştırılmasıyla karşılanabilmekteydi. Bu nedenle Han Hanedanı ile yapılan ticari münasebetlerdeki istikrarsızlıklara ve yaşanan çatışmalara karşı Tarım Havzası’ndaki bu şehir devletleri Hunların güç kaybına ikmal yapabilecek stratejik bir öneme sahipti. Bu ikmal aynı zamanda zorlu iklim ve coğrafya şartlarında yaşayan Hunların kuraklık felaketlerine sıklıkla maruz kaldığı dönemler için de geçerliydi. M.Ö. 68-60 yılları arasında Hunlar şiddetli kıtlığa ve soğuğa maruz kalmış, halkın ve sığırların büyük çoğunluğu ölmüştü. Açlığın çaresini bulmak için Hunlar Tarım Havzası’na inmeyi uygun görmüştü. Zira kuraklıklar karşısında yerleşik tarımcı topluluklar göçebelere nazaran daha dirençli ve tedbir yapıları daha sağlamdı. Sonuç olarak Han Hanedanı nazarında Batı Bölgeleri Hunların sağ kolu olarak nitelendirilmiş, onların sürekliliği ve kaderi Batı Bölgeleri’ne bağlanmıştır.
Han Hanedanı’nın Batı Bölgeleri valisi olarak görev almış Ban Chao(MS. 32-102) da buralarda sağlanacak Han hâkimiyetini Hunların sağ kolunun kesilmesi açısından önemli görmüş, Yarkent ve Kaşgar’ın tarımcılık ve hayvancılıktaki bereketinin Dunhuang ve Çarklık ile kıyaslanamayacağını, burada yapılacak askeri faaliyetler için masrafa gerek kalmayacağını ifade etmişti. Han Hanedanı ile bağlantısı kopan Ban Chao burada bazı şehir devletleri ile anlaşarak ciddi bir maliyete girmeden kendi başının çaresine bakabilmişti. Onun oğlu Ban Yong devrinde bir imparatorluk sekreterinin “Eğer oraları terk edip yardım etmezsek ardından bütün şehir devletleri Hunları takip ederler. Eğer bu olursa Hunların parası ve malı katlanıp çoğalacak, güçleri ve cüretleri artacaktır. Güneyde Qiang boylarıyla da birlik olurlar.”söylemi de Tarım Havzası’nın zenginliğinin ve stratejik konumunun Hunlar açısından önemini gözler önüne sermektedir.
Tarım Havzası’ndaki şehir devletlerinin önemine dair şunları da ekleyebiliriz: Buradaki şehir devletleri Han Hanedanı ile dost oldukları sürece yollar ticaret kervanları için açık oluyor böylece batıdan Han Hanedanı’na değerli malların akışı sağlanıyordu. Bu durum Han Hanedanı’nın buralarda ordu konuşlandırıp maliyete girmesinden daha avantajlı idi. Hunlar ise buralardaki ticaretin kontrolünü elinde tutuyor ve en iyi malları ele geçiriyordu. Zira İpek Yolu’nda batı ile doğunun ticari mallarının yanı sıra Tarım Havzası’ndaki şehir devletlerinin üretmiş olduğu tarım, hayvancılık, maden ve zanaat ürünleri de ticaret payına sahipti.Ticaret kontrolünü elinde tutmakla yetinmeyen Hunlar ayrıca Mançurya, Sibirya, Batı Bölgeleri ve Çin arasında ticarete de aracılık etmekte, şehir devletlerinden geçen kervanlara sağladıkları güvenlik karşılığında onlardan gelir elde etmekteydi.Hunların buradaki ticaret kontrolünün bir neticesi olarak Han Hanedanı’na düşen ticaret payı da ciddi ölçüde azalmış oluyordu.Hunlar ayrıca istedikleri zaman yolları kesip değiştirmekte ve şehir devletleri aracılığıyla istihbarat sağlayabilmekteydi.Yuezhi’ların mağlup olup batıya ilerlemelerinden itibaren Hun elçileri veya kervanları yazılı bir itimatname ile ticaret yolu üzerindeki şehir devletlerinden sorunsuz bir şekilde ilerleyebilmekte, onlardan iaşe temin edebilmekteydi.
Hunların Tarım Havzası’nda İpek Yolu ile irtibatını sağlayan en önemli noktalar Turfan ve Turfan’ın yaylası Beşbalık idi. Her türlü milletten tüccarların bir araya geldiği kozmopolit bir bölge olan Turfan ayrıca tarıma elverişli geniş arazilerin bulunduğu, otlak ve akarsu bakımından zengin bir yerdi. Tanrı Dağları’nın doğu ucunun kuzeyinde bulunan Beşbalık ise Orhun bölgesini İpek Yolu’na bağlamaktaydı. Hun İmparatorluğu ve Türk Kağanlığı dönemlerinde ticaret yollarının kontrolü ve batıya sefer düzenleyen orduların çıkışı bu noktadan gerçekleşmekteydi. Han Hanedanı dönemi kayıtları Turfan ve civarında altın ve ipek gibi malların çok geçerli olduğundan ve bunların verilerek bölgeden yiyecek temin edilip sıkıntı çekilmeyeceğinden bahsetmektedir.Hunların kendi ürünlerini Turfan ve Beşbalık’a getirerek buradaki tüccarlarla alışveriş yapmış olmaları muhtemeldir. Buna ek olarak Hunların Han Hanedanı’ndan vergi veya haraç yoluyla elde ettiği yüklü miktardaki ipeğin fazlasını yine Beşbalık ve Turfan üzerinden buradaki tüccarlarla takas etmiş olması da mümkün gözükmektedir. Her ne kadar Hun Chanyu’sünün ipeğe olan düşkünlüğü vurgulansa da Han Hanedanı tarafından Hunlara gönderilen ipeğin, pirincin ve içkinin muntazam olması, aksi takdirde sonbaharda Hun atlılarının mahsulleri çiğnemeye geleceğine dair kayıt ipeğin Hunlara düzenli olarak aktığını göstermektedir. Burada Hunlar ile Han Hanedanı arasında M.Ö. 200-133 yılları arasında ondan fazla kez yapılan “Heqin (和親)” anlaşması da etkili olmuş olmalıdır. Heqin sistemi sayesinde Hunlar sınır ticareti imtiyazı ve yüklü miktarda haraç elde etmişlerdi.Çin’den elde edilen fazla ipeğin İpek Yolu pazarında tüccarlarla takasının yapılmış olma ihtimalinin Türk Kağanlığı döneminde de geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
2) Gansu: MÖ. 121 yılında Han generali Huo Qubing’in akınları sonucu kaybedilene kadar Hunların Sağ Bölgesi Gansu’da bulunmaktaydı. Hunlar verimli ovaların ve yaylaların bulunduğu Gansu’yu ellerinde tutmakla Çin’in İpek Yolu üzerinde batıya açılan kapısını kontrol etmekteydiler. Hunlar Gansu üzerinde özellikle ticaret kolonilerine ev sahipliği yapan Loulan’ın kontrolüne önem vermişlerdi. Gansu gibi askeri ve ekonomik açıdan stratejik bir bölgenin kaybedilmesi Hunları besleyen bir güç kanalının ortadan kalkması demekti. Buranın kaybedilişinden sonra ticari kazançtan; Tanrı, Qilian ve Yenzhi dağlarındaki otlaklardan oldular. Bu da ilerleyen yıllarda Hunlar arasında yoksulluğun hızla artmasına neden oldu.
Hunların Gansu üzerindeki ticari kontrolü kaybetmesine ek olarak buradaki otlakların kaybı şüphesiz Hunların İpek Yolu üzerindeki ticaretini baltalayan diğer önemli bir olaydır. Zira buradaki otlaklarda yapılan hayvancılık ve buna bağlı olarak üretilen ürünler pazara yakınlık sebebiyle kolayca satılabilmekte ve göçebelerin ihtiyaç duydukları mallar da buradan tedarik edilebilmekteydi. Burada da tıpkı Tarım Havzası’ndaki duruma benzer bir durum söz konusudur.
3) Kültürel Temaslar: Son olarak Hunların kültürel hayatına İpek Yolu’nun etkileri üzerine ayrı bir başlıkta kısaca değinmeyi gerekli gördük. Hunlar zamanında doğu ve batı arasında gerçekleşen kültürel etkileşimin yansımasını arkeolojik çalışmalar sonucu ortaya çıkan maddi buluntulardan anlamaktayız. Dış temaslar sonucunda Moğolistan’da ve Altaylarda Çin ve İran malları bulunmuş, Batı Türkistan’dan gelen türlü motifler Hun beylerine ait at koşumlarında ve keçelerde görülür olmuştu. Noyun-Ula’da bulunan Çin ve İran kumaşları da bu etkileşimin boyutunu gözler önüne seren bir diğer örnektir.