KÜÇÜK PRENS ÖZETİ

Hikayeler dünyamızı oluşturur, evreni algılamamızı sağlar. Onları birbirimize anlatırız. Sadece gerçeklerin iletilmesi, anlamamızı sağlayamaz; olgulara anlam yükleyebileceğimiz yegane araç anlatılardır. Bize göre hayatın yaşamaya değer olması ancak anlamla olur. Dünyayı bir topluluk bir medeniyet olarak görme şeklimiz, öncelikle birbirimize anlattığımız (ve yeniden anlattığımız) hikayelere bağlıdır.

Küçük Prens’te pilot, ressam olma tutkusundan nasıl vazgeçtiğini ve gerçek hayattaki yazar gibi nasıl bir pilota dönüştüğünü anlatıyor. Öykü şu şekilde başlıyor: Pilot bir keresinde uçağını Sahra Çölü’nün ortasına indirmek zorunda kalır.  Hiçliğin ortasındadır ve bin mil kadar ötesinde bile medeniyet göstergesi yoktur. Yıldızlı gökyüzünün altındaki çölün kumlarında uyur. Sonra sabah bir sesle uyanır.

Ses, pilottan kendisine bir kağıda bir koyun çizmesini isteyen prens gibi giyinmiş başka bir çocuktan gelmektedir. Birini çizer, prens beğenmez ve sonra bir başkasını ve bir başkasını yeniden çizmesi gerekir. Ta ki hüsrana uğrayıp bir kutu çizip prense koyunların kutunun içinde olduğunu açıklayana kadar. Bunun üzerine Prens,

“Tam da böyle istedim!”

diye cevap verir.

Prens daha sonra ona B612 adlı bir gezegenden bahseder. Gezegenin baobab ağaçları yüzünden küçülüp yok olmaması için uğraştığını anlatır. Prens böyle uğraşıp dururken bir gün bir gül ortaya çıkar. Önce bir tomurcuk, bir fidandır ama sonra büyüyerek nefesini kesen bir çiçeğe dönüşmüştür. Prens ile gül birbirlerine aşık olurlar ama kısa süre sonra gülün yoğun ilgi talepleri prens için hüsrana yol açar.

Ayrılırlar ve prens tek bir kelime bile etmeden bir kuş sürüsüne katılarak gülü küçük gezegende yapayalnız bırakır. Bu, çoğu insanın hayatı boyunca yaşadığı bir aşamanın yansımasıdır. Her iki kişi de söylemek istediklerini söyleyebilseydi daha başarılı olabilecek bir aşk… Yine de, sonunda, her iki kişinin de konuşmakta tereddüt etmesi nedeniyle kaybedilen bir aşk…

İlgini Çekebilir :   Haftada 1 Kitap Okumak / Bitirmek Mümkün

Prens, Dünya’da kendisini evine geri getirebileceğini söyleyen bir yılanla ve ona insanların kökten yoksun olduğunu söyleyen bir çiçekle tanışır. Bir gül bahçesine rastlar ve çok sevdiği gülünün onun iddia ettiği gibi evrende benzersiz olmadığını öğrenmek onu çok üzer.

KÜÇÜK PRENS KONUSU

Kitap boyunca Saint-Exupéry, insanlığın birçok özelliğini eleştirir. İnsanların zenginlik, güç ve teknoloji ile çok meşgul olduğunu, hayattaki önemli şeyleri kaçırdığını iddia eder. Başkalarını sevmeye ve dünyanın küçük harikalarını fark etmeye zaman ayırmadıkları için insanlar bir şeyler aramak amacıyla oradan oraya koştururlar; ama yanlış şeylerin peşinde oldukları için bulundukları yerden asla memnun olmazlar. Tıpkı makasçının kontrol ettiği trenler gibi tekrar yola koyulurlar. İnsanlar da tıpkı kitaptaki coğrafyacılar gibi gerçeklerin ve rakamların önemli olduğuna inandırılır; ancak önümüze koyulanlar çoğu zaman gerçeği gizler ve kişinin hayatın gerçek anlamını gözden kaçırmasına neden olur.

Benzer şekilde, bir insan başarılı olduğunda ve bir miktar servet biriktirdiğinde, tüm zamanını hayatın önemli anlarına odaklanmak yerine varlıklarını saymaya harcar. Sonunda hayatlarının bir anlamı olmadığını anlarlar.Küçük Prens, dar görüşlü yetişkinlerin portrelerini çizmektedir bize. Buna karşılık, çocuklar açık fikirlilik, çevrelerindeki ve kendi içlerindeki dünyayı keşfetme istekliliği yoluyla bilgeliğe ulaşırlar. Masalın ana teması, tilkinin Küçük Prens’e söylediği sırda ifade edilir: “İşte benim sırrım bu, çok basit: İnsan gerçekleri yalnızca kalbiyle görebilir. Gerçeğin özü gözle görülmez.”