
Tibet adının tarihteki en eski yansımalarını VIII. yüzyıla tarihlenen Bilge Kağan ile Köl Tegin yazıtlarında ve IX. yüzyılda bilinmeyen bir yazar tarafından kaleme alınmış olan Hudud’ül Âlem ile Muhammed b. Cerir Taberi’nin kaleme aldığı Taberi Tarihi adlı eserlerde rastlanılmaktadır. Yazıtlarda Tibet adı “Töpöt” olarak yer almakta ve beş kez geçmektedir. Türk Kağanlığı sınırlarının güneyde Tibet’e kadar uzandığı ve Bumin Kağan’ın cenazesine Tibet’ten “Bölün” adlı birinin geldiği bahsedilmektedir. Burada bahsedilen “Bölün” aslında Tibetçe’de Bakan anlamına gelen “Blon” kelimesi olmalıdır.[1] Hududü’l Âlem adlı eserde ise genel olarak Tibet’in etrafındaki yerler, Tibet’teki şehirler, buraların toplulukları, iklim ve coğrafya şartları hakkında kısaca değinmektedir. Tibet adı bu eserde “Tubbat” olarak geçmektedir.[2] Taberi’nin eserinde ise Tibetliler hakkında bahsedilmemekte, sadece abartılı bir şekilde Büyük İskender’in Ahameni İmparatoru III. Darius’u mağlup ettikten sonra Hindistan’a ilerlediği ve oradan Çin’e ilerleyip Çin ile Tibet’i hâkimiyet altına aldığı yazmaktadır. Bunun dışında ilginç olarak Tubba adında bir Himyar kralının Çin’e sefere çıktığı, bu sefer sırasında Thabit adlı bir adamını öncü olarak gönderdiği, neticesiz geçen seferin ardından Thabit’in Tibet’te 12 bin Himyar atlısı bıraktığı yazmaktadır. Taberi bu atlıların sonradan Tibetli olduğunu, esasında onların Arap olduğunun iddia edildiğini belirtmekte, hatta yasaları ve ten renkleriyle tıpkı Araplar gibi olduklarını ima etmektedir.[3] Tabi bu görüş de önceki görüş gibi mesnetsiz bir abartıdan ibarettir.
Tibetlilerden bahseden Çince kaynaklar onların ataları olarak Qiang(羌) boylarının batı kolu olan Fa-Qiang (發羌) boyunu göstermektedir. Qiang boy adının en erken yer aldığı dönem Çin’de kurulmuş olan efsanevi hanedan Shang Hanedanı dönemi(MÖ. XVIII.-XI. Yüzyıl) olup bu döneme tarihlenen bir fal kemiği üzerinde Qiang adına rastlanmıştır.[4] Sonraki asırlarda Asya Hunları ile Qiang boylarının özellikle Gansu koridorunda oldukça yakın ilişkileri olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır. VI. yüzyıldan evvel Tibet platosuna yerleşmiş Fa-Qiang boyunun soyundan geldiği düşünülen[5] Tibetliler de İç Asya tarihinde kayda değer bir yere sahiptir. Özellikle VII. yüzyıldan itibaren büyük bir siyasi oluşum haline gelen Tibetliler hakkında Jiu Tangshu (舊唐書) [6] ve Xin Tangshu (新唐書)[7] gibi Tang Hanedanı döneminin iki resmi hanedan tarihinde – tıpkı Türkler için olduğu gibi – ayrıca bir bölüm ayrılmıştır. Bu bölümler Jiu Tangshu’nun 196A-B, Xin Tangshu’nun 216A-B numaralı bölümleridir.[8] Bu hanedan kayıtlarında Tibetliler için “Tufan/Tubo (吐蕃)” denilmektedir. Tibetliler hakkındaki bu bölümler 1880 yılında S. W. Bushell tarafından “The Early History of Tibet. From Chinese Sources” adı altında tercüme edilmiştir.[9] Bunun ardından Paul Pelliot “Historie Ancienne du Tibet” adıyla aynı kayıtları Fransızca olarak yeniden tercüme etmeye kalkışmışsa da ömrü bunu tamamlamaya yetmemiş, geride bıraktığı çalışma Louis Hambis tarafından 1961 yılında yayımlanmıştır.[10] Bu iki kaynak dışında başka Çince kaynaklardan da Tibetliler hakkında bilgi bulabilmek mümkündür. Zizhi Tongjian (资治通鉴)[11] bu kaynaklardan biri olup 190-265 bölüm aralığı Tang Hanedanı dönemindeki Tibetlilerle ilgilidir. Diğer bir kaynak Tongdian(通典)[12] adlı ansiklopedik eserdir. Bu eserde 190. bölümde bir alt başlık Tibetlilere ve Tang Hanedanı ile olan ilişkilerine ayrılmıştır. Bir diğer kaynak da Tongdian gibi ansiklopedik formatında yazılmış Tongzhi (通志)[13] adlı eser olup içerisindeki 20 madde Tufan/Tubo olarak zikredilen Tibetlilere ayrılmıştır. Tibet ile ilgili Çince kaynakları kısa tutmak adına son olarak Cefu Yuangui (册府元龟)[14] adlı devasa boyuttaki ansiklopedik eseri de örnek verebiliriz. En erken devirlerden 960 yıllarına kadar bilgiler içeren bu külliyatta Tufan/Tubo olarak zikredilen Tibetlilere dair 400 maddeye ulaşmak mümkündür.[15]
Tibetliler hakkında bilgiler Moğol İmparatorluğu döneminde de devam etmektedir. XIII. yüzyıla tarihlenen Moğolların Gizli Tarihi’nde Tibetlilerin en azından bir kısmının Moğollara tabi olduğu anlaşılmaktadır. Kaynakta geçen vesikaya göre batıya yapılan akınlara iştirak edebilmeyi Çingiz Han’dan dileyen Tibetliler hilafet merkezi Bağdat üzerine yürümek istemişlerdir.[16] Daha sonraki yıllarda Tibetliler batılıların da nazar-ı dikkatini celb etmiştir. Moğolları ziyaret eden ilk Avrupalı Giovanni di Plano Carpini 1245-1247 yılları arasında gerçekleştirmiş olduğu seyahatini Historia Mongalorum adıyla kaleme almıştır. Moğollar hakkında teferruatlı bilgiler sunan eser ayrıca “Burithabet” adı altında Tibetlilere de değinmektedir. Buna göre Burithabet topluluğu pagan inanışlı, sakal bırakmayan ve birinin babası öldüğünde akrabaların toplanıp onu yedikleri şeklinde tasvir edilmiştir. Ayrıca Moğollar tarafından da hâkimiyet altına alınmıştır. Marco Polo’nun seyahatnamesinde de “Tebet” adında bir bölgeden ve burada yaşayanlar hakkında bahsedilmektedir.Tibet hakkında bahseden bir diğer Avrupalı da Fransiskan rahibi Oderic Mattiussi di Pordenone olarak bilinmektedir. 1328 yılında Shanxi (陕西), Sichuan (四川) ve oradan Tibet’e gittiğinden bahseden Fransiskan rahibi Oderic Tibet’te Gota adındaki başkente gittiğini de iddia eder. Fransiskan rahibi Oderic’in yazdıklarından yola çıkan araştırmacılar nazarında onun gerçekten Tibet’e ve Lhasa’ya gidip gitmediği bilinmemekte veya onun sadece Tibet’in sınırlarından geçtiği düşünülmektedir.Tibet hakkında batılıların bilgi edinmeye başlaması önemli bir dönüm noktası olsa da ne Plano Carpini ne Marco Polo ne de Fransiskan rahibi Oderic doğrudan Tibet’in içlerine doğru girmişlerdi. Bu nedenle Tibet hakkında edindikleri bilgiler daha ziyade söylentilere dayanmaktadır. XV. Yüzyılda Avrupalılar tarafından büyük coğrafi keşiflerin başlaması, XVI. yüzyıla gelindiğinde gemicilik teknolojisinin uzak denizlere açılabilir hale gelmesi, doğu ve batı arasında artan deniz ticareti ve bununla doğru orantılı şekilde artan misyonerlik faaliyetleri batılılar tarafından Çin ve Hindistan ile birlikte Tibet’e yapılan seyahatlerin daha da artmasını beraberinde getirdi. Bunun sonucunda Tibet’e ilk gelenler de Cizvit tarikatına mensup kâşif din adamları oldu. Bu Cizvit tarikatına mensup kâşifler hakkında Cornelius Wessels’in Early Jesuit Travellers in Central Asia(1603-1721)adlı eserinde detaylı bilgiler bulunmaktadır. Güneyde Himalaya dağlarını aşıp Tibet’e giren ilk Avrupalı Portekizli Cizvit rahip Antonio de Andrade olmuştur. 1624 yılında Tibet’e giren Antonio de Andrade buradaki gözlemlerini kaleme almıştır. Seyahatnamesi 1921 yılında Portekiz’de “Imprensa da Universidade” tarafından neşredilmiştir.Antonio de Andrade’den sonra yine Cizvit tarikatına mensup olan rahiplerden Johann Grueber ve Albert d’Orville Çin’den Hindistan’a geçerken Kokonor üzerinden 1661 yılında “Barantola Krallığı” olarak adlandırdıkları Lhasa’ya geldiler ve Ekim-Kasım aylarını burada geçirdiler. Tibet’te kutsal şehir Lhasa şehrine giren ilk Avrupalılar olmakla birlikte Johann Grueber’in burada oluşturduğu tasvirler ve aldıkları notlar Avrupalılar için bir bakıma Tibet hakkında doğrudan bilgiler sunmuştur. Özellikle Magnus Lama olarak adlandırdıkları Dalai Lama ile Bietala olarak adlandırdıkları Potala sarayının tasvirleri oldukça önemlidir. Bu notlar ve tasvirler Athanasius Kircher tarafından 1667 yılında Amsterdam’da China monumentis qua sacris qua profanis, nec non variis naturae et artis spectaculis adı altına Latince olarak yayımlanmıştır.Bir diğer bahsedilmesi gereken kâşif ise Cizvit misyoner Ippolito Desideri’dir. Hindistan üzerinden Tibet’e gelip Lhasa’da 1716-1721 yılları arasında bulunmuş olan Desideri’nin seyahat gözlemleri 1931 yılında Londra’da Filippo de Filippi editörlüğünde An Account of Tibet, The Travels of Ippolito Desideri of Pistoia, S.J. 1712-1727 adıyla yayımlanmıştır.